Perşembe, Kasım 21, 2024

ADALET

AKP işbaşına geldiğinden bu yana bu ülkede neler tartışılmadı ki?

Sağlık, Eğitim, Ekonomi, Yap-İşlet-Devret Modeli, Devlet İhaleleri, son olarak da Turkuaz Tablolar…

Ama bunlar arasında en çok Adalet üzerine yapılan tartışmalara üzülüyorum. Devletin yaşaması için Adalet son derece önemliyken, bizzat iktidar sahipleri tarafından bu kurumun neden tartışılır hale getirilmesinide hiç anlamıyorum.

Devletimizin kurucusu Atatürk,“Adalet, Mülkün (Devletin) Temelidir” sözlerine inanmış bir liderdi. Bu yüzden de, TBMM’nin kurulduğu 1920 yılında;

“Devlet halinde teşkilatlanmış bir insan toplumu anayasasında, adalet kuvvetinin bağımsızlığının önemini açıklamaya gerek yoktur. Milletlerin yargı hakkı, bağımsızlığın birinci şartıdır. Adalet gücü bağımsız olmayan bir milletin, devlet halinde varlığı kabul olunamaz demiştir.

***

Ama bizi yönetenlere bir bakar mısınız?
Adaletin her kararına mutlaka bir yorum yapar oldular. 
İşlerine gelen bir karar çıktığında “Adalete güveniyoruz” dediler. İşlerine gelmediğinde de “Öyle bir kararı tanımıyoruz” ifadesini kullanabildiler. 

Göreve geldiklerinden bu yana Atatürk ile kavgalı bir tablo çizen ve topluma Osmanlıcılık ruhu aşılamaya çalışanlara, Fatih Sultan Mehmet Han döneminde yaşanmış bir hikayeyi paylaşmak istiyorum;

Fatih Sultan Mehmet, İstanbul’un fethinden sonra Bizans zindanlarındaki mahkûmların serbest bırakılmasını ister. Ancak, Bizans Kralı Konstantin’e adil olmaktan bahsettikleri için zindana konulan iki papaz Adaletsiz bir dünyanın içerisi, dışarısından daha rahat diyerek bunu reddeder.

Bu kararlarında ısrar edince de, Fatih Sultan Mehmetin huzuruna getirilir.
Fatih onları dinler ve “Sizler bizim adaletimizin tatbik edildiği ülkemizi geziniz. Adalet dağıtan kadılarımızı ve halkımızı izleyiniz. Bizde de, sizdeki gibi adaletsizlik ve zulüm görürseniz hemen gelip bana bildiriniz. Böylece evvelki kararınız gereğince bir köşeye çekilerek hayata küsmekte haklı olduğunuzu ispat ediniz diye bir teklifte bulunur.

Papazlar çok şaşırırlar…
Padişah tarafından ellerine tutuşturulan tezkere ile yollara düşerler. İlk durakları Bursa olur.

Burada bir Müslüman, bir Yahudi’den bir at satın almış. Ancak, hiçbir kusuru yok diye satılan at, meğer şiddetli hastaymış. Müslüman, hemen ertesi sabah erkenden Bursa kadısına gitmiş. Fakat kadı efendi dairesinde yokmuş. Bir müddet bekleyen davacı, kadı efendinin geleceğinden ümidini kestiği için bırakıp gitmiş. At o akşam ahırda ölmüş. Bu durum kadıya iletilince, kadı şöyle bir karar vermiş:

“İlk geldiğinizde makamımda bulunsaydım, sağlam diye satılan atı sahibine iade ettirir, paranızı alırdım. Madem ki atın elinizde ölmesine, benim makamımda bulunmayışım sebep oldu, o halde ziyana girmenize ben sebep olduğum için iade edemediğiniz ata verdiğiniz parayı ben tazmin ediyor, ziyanınızı ben ödüyorum.”

Papazlar duyduklarına inanamamışlar.


Sonra, İznik’e geçmişler. Burada da başka bir davaya şahit olmuşlar.

Bir Müslüman, diğer bir Müslüman’dan tarla satın almış. Ekin zamanı gelince tarlayı sürmeye başlamış. Bir ara sabanın ucun bir şey takılmış. Orasını kazınca, bir küp altın çıkmış. Hemen bunları alıp, tarlayı satın aldığı Müslüman’a gitmiş:

“Kardeşim! Tarlayı sürerken bu çıktı. Ben senden tarlanın üstünü satın aldım, altını değil. Eğer içinde bu altınların mevcut olduğunu bilseydin, tarlayı bana satmazdın. Al şu altınlarını!” demiş olsa da tarlanın ilk sahibi “Hayır! Ben sana tarlanın içini, dışını, altını, üstünü, hepsini birden sattım. Senin nasibine çıkan bu altınlara ben nasıl sahip çıkarım, haramdır alamam diye karşı çıkmış.


Bu tartışma uzayınca kadıya gidilmiş. Papazlar da, kadının ne diyeceğini merak ediyormuş. Konu kadıya anlatılmış. 

Kadı, her ikisine de “Evlenme çağında çocuklarınız var mı?” diye sormuş.

Birinin yetişkin oğlu diğerinin de yetişkin kızı varmış. Kadı onların evlenmelerini öngörmüş. Altınları da ikisinin de evlatlarına vermiş.

Papazlar bir defa daha hayrete düşmüşler. Gidecekleri çok yer olmasına rağmen geri dönüp Fatih Sultan Mehmet’in huzuruna çıkmışlar. Gördüklerini bir bir anlattıktan sonra “Hristiyan papazlar olarak, sizin yönettiğiniz bir ülkede zulme uğramayacağımıza inandık. Adaletinize teslim olarak, hayatımızı ülkenizde geçirmek istiyoruz” demişler.

Şimdi gelin de, Nerdeeeeeennereyeeeeee! diye üzülmeyin…

RELATED ARTICLES
- Advertisment - YURT LOJİSTİK Gazete

Most Popular

Recent Comments