Son yıllarda, her şey değer kaybetti…
Bunlardan biri de, maalesef Türk Basını oldu.
Basının asli görevi; Halkı her şeyden bilgilendirmek ve haberdar etmek iken, iktidar sahiplerine yalakalığı seçince önce kendisine duyulan güvenini, sonra da saygınlığını kaybetti.
Yaşları 50’nin üzerinde olanlar çok iyi hatırlarlar…
Bir zamanlar, medyada tekelleşme yoktu. Ama çok müthiş rekabet vardı.
Basının tek hedefi, iyi ve doğru haber yapmaktı. Hal böyle olunca da, araştıran soruşturan muhabirler ile Türkçe’yi en iyi kullanan yazarlar öne çıkardı.
O dönemin gazetecileri de, siyasetçileri de farklı siyasi görüşleri taşıyor olsalar bile birbirlerine saygıda kusur etmezdi.
Ama rahmetli Turgut Özal Başbakanlığı ile bir şeyler değişmeye başladı.
Özellikle Üçüncü iktidar döneminde yönetim zaafiyeti göstermeye başlayan Özal, basının boy hedefi oluyordu. Bunlardan öylesine bunalmış olacak ki; birden bire “Bab-ı Ali’de 2,5 gazete kalacak”demişti.
İşte ne olduysa o sözden sonra oldu…
Gazeteler hızla el değiştirmeye başladı.
Gazeteci olmayan patronların medyaya girdiği görüldü.
Artık hiç bir şeyin eskisi gibi olmayacağını düşünmek için, çok fazla öngörülü olmaya gerek kalmamıştı.
Siyasetçilere yakın olan patronların gazetelerinde çalışanlar, işlerini kaybetmemek adına daha temkinli hareket etmek durumundaydı. O gazetelerin yöneticileri, oturdukları koltukları korumak adına, durumdan vazife çıkarıp haber ve yazılara sansür uygulamaya başladı.
İşte bu yüzden haber kalitesi, yayın kalitesi hızla düştü.
***
AKP döneminde, bu işler tadından yenmez oldu(!)
Hükümet, sanki bir bakanlıkta bürokrat ataması yapar gibi gazete ve televizyonlardaki kadrolara müdahale etmeye başladı. Türk insanı “Alo Fatih” olayı ile karşılaşınca olayın vehametini gördü. Ama maalesef, bütün gazete ve televizyonlar birbirine benzedi.
Hükümet yanlısı gazetelerin, aynı manşetle çıktıklarına şahit olundu.
Bir zamanlar gazete satılmazsa tiraj, televizyon izlenmezse reyting alamama ve reklam geliri elde edememe korkusu yok olup gitti. Çünkü, hükümet destekçisi gazete ve televizyonlar tiraj ve reyting kaybetse de, devlet ilanları ile yaşamaya başladı.
***
Peki ya, haber ajansları?
Onlar ne yapıyor? Ne üretiyor?
Yurdun dört bir yanındaki muhabirleri ile suya, sabuna dokunan haberler mi? yapıyorlar. Yoksa “Bülten Haberciliği” durumu mu? kurtarıyorlar.
Bunun takdirini sizlere bırakıyorum…
İşte böyle bir dönemde farklı bir bakış açısı ile gazete çıkartmaya, televizyonculuk yapmaya çalışanlar maalesef bu 3 ajansın ürettiği haberlere mahkum kalıyor!
Aslında “Kalıyordu” demek daha doğru!
Çünkü, ANKA AJANSI yeniden harekete geçti.
Özlenen, objektif haberlerle halkı aydınlatan haberleri üretmek üzere sahaya indi.
Ajans yönetimi, bu mesleğe 42 yılını vermiş bir gazeteci olarak Yurt Haber Müdürlüğü’nü bana verdi. Ben de, ilk günün heyecanı ve aşkı ile 81 İlde, 973 ilçede var olabilmek adına çalışmaya başladım.
Şimdi ülkesini, devletini, bayrağını ve Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü seven, özgür gazetecilik yapmayı özleyen arkadaşlarla buluşuyoruz. Çok yakında ANKA logosunu televizyon ekranlarında daha çok görecek, gazete sayfalarında bizim haberlerimizi okuyacaksınız.
Kim ne derse desin Türk Milleti, her şeyin en iyisine layık!
Onun için “Her şey çok güzel olacak” inanın bana…