Türkiye’nin döviz girdisi olarak en önemli sektörlerin başında gelen Turizm sektörü, 2019 yılında yaptığı ataktan sonra 2020 ve takip eden yıllarda ciddi bir beklentiye girmişti. Hedef, yıllık 50 milyar dolar döviz geliri ve 50 milyon yabancı turistti.
Ancak 2020’de Dünyayı etkisi alan salgın nedeniyle, bütün planlamalar ve bütçelemeler doğal olarak hedefinden saptı.
Türkiye olarak,Uluslararası arenada tek rekabet üstünlüğümüzün olduğu sektörü adeta kaybetme riskiyle karşı karşıya kaldık.
Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy’un sezon başında bu yıl Türkiye’ye 30 milyon turist geleceğini söylemişti. Ancak, gelen turist sayısı yılın ilk çeyreğinde Yüzde elliden fazla düşmüş durumda !
2021 yılı için, Almanya, İngiltere ve Fransa, artan vakalardan dolayı Türkiye’yi “yüksek riskli ülke kategorisine” aldı. Aynı şekilde Rusya,Nisan ayı başında charter uçuşları 1 Haziran’a kadar durdurduğunu açıkladı. Kültür ve Turizm Bakanı ile Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın’ın bu ülkeyi ziyaret etmelerine rağmen bu kısıtlamayı kaldırmadılar. Üstüne üstlük Rusya, ülke vatandaşlarını Türkiye yerine Mısır’a yönlendirmeye devam ediyor…
Sektörde yaşanan bu ciddi tehlikenin tek nedeni, ülkemizde aşılamanın bitirilememiş olmasıdır ! Sene başından itibaren aşılama ile ilgili olarak bir dizi belirsizlikler yaşandı. Yaşanmaya da devam ediyor…. Sağlık Bakanının yaptığı bütün açıklamalara karşın, yaşanan tek gerçek var :
TÜRKİYE, AŞILAMADA DÜNYADA EN GERİDE KALAN ÜLKELERDEN BİRİ OLDU.
Eğer aşılama bitirilemezse, yabancı turistler ülkemize gelmeyecekler. Bu da, sektör için bir felakete yol açacaktır !
Nitekim, UEFA Şampiyonlar Ligi Finali ile Formula1 Türkiye Grand Prix’i bu yüzden Türkiye’den alındı. Bu yüzden de çok ciddi kayıplara uğradık.
Sektördeki en önemli rakiplerimizden Yunanistan 17 Mayıs itibarıyla Turizm sezonunu açtı ve aynı zamanda aralıksız olarak turizm diplomasisini sürdürüyor.
Bu vakitten sonra yapılacak tek şey, aşılamayı süratle bitirmek ve Uluslararası arenada yabancı turistlere karşı net bir sağlık güvencesini vermektir.
Öte yandan yurt içinde sektörde borçlanma ertelenmeli, yürürlüğe konulan icra ve haciz işlemleri geçici bir süreliğine durdurulmalıdır. Yüzlerce turistik işletmenin alacaklı bankaların mülkiyetine geçtiği, herkesin bildiği acı bir gerçek olarak karşımızda duruyor.
Sektörün içinde bulunduğu bunca zor koşullara rağmen turizm vergisi alınmaya devam ediliyor…. Bundan hiç olmazsa belli bir süreliğine vazgeçilmeli.
Yüksek enerji maliyetleri, tüm sektörlerde olduğu gibi Turizmde de en büyük sorunlardan biri. Turizm Teşvik Belgeli işletmelerde, eskiden olduğu gibi enerji bedellerinde %50 TEŞVİK İNDİRİMİNE gidilmeli.
Özellikle, tanıtım ve pazarlamada, belli kurallar çerçevesinde işletmelere destek verilmeli.
İhracatta ülkemizin lokomotifi olan Turizm sektörü, ciddi destek paketlerini bekliyor ve bunu da sonuna kadar hak ediyor. Aksi durum, milyonlarca çalışanı ve yatırımcıyı son derece olumsuz olarak etkileyecek. Bunun faturası da, nihai olarak ekonomik ve sosyal anlamda tüm ülkemize çıkacak.
Önceki yıllarda, bir turizm yatırımında, yatırım maliyetinin geri dönüşü 10 yılda sağlanıyorken, şu anda bu süre 15 yıla çıkmış durumdadır. Böyle giderse, yatırımın geri dönüşü için 20 yıl gerekecek ve hiçbir yatırımcı da böylesine negatif verilerle bir yatırıma girmeye cesaret edemeyecektir.
Sektörün en önemli sorunlarının başında “nitelikli personel” geliyor. Bilhassa pandemi döneminde çalışanların büyük bir kısmı sektörden çıktı. Şimdi tüm işletmeler, bırakın nitelikli özelliğini sıradan bir personel bile bulmakta zorlanıyor. Bunun için, çalışanların tekrar sektöre dönebilmeleri ve yenilerinin kazandırılması için bütün ekonomik, kurumsal, eğitim ve teşvik önlemleri hızla hayata geçirilmelidir. İşletmeler ne denli değerli olursa olsunlar, çalışanlarla yol alma durumundadırlar….
Tüm sorunların masaya yatırılıp müşterek çözümlerin üretilebilmesi için, sektörün bütün bileşenleriyle, her türlü bürokratik kısır döngülerin ve vasatın dışına çıkılarak, somut çözüm odaklı bir çalışma yapılmalıdır. Burada uzun uzun sorunların tartışılması yerine, zaman kaybetmeme adına çözüme ve önlemlere odaklanılmalıdır. Çünkü sorunları zaten ufak tefek nüans değişiklikleri ile zaten herkes biliyor.
Zaman hızla ilerliyor. Konunun aciliyeti gerçeğini gözardı etmeden kolları sıvayalım. Hızla harekete geçelim.
Geçelim ki, bir yandan milyonlarca sektör çalışanını ve taraflarını külliyen küstürmeyip sektörün dinamiğine tekrar kazandıralım ve tabii ki global ölçekteki en büyük rekabet üstünlüğümüzü de kaybetmeyelim…!