Naci Ağbal yönetiminde Merkez Bankası’nın ilk faiz kararı dün açıklandı. Birçok ekonomi uzmanı olması gerekenin zaten faiz artışı olduğunu aylardır söylüyordu. Bu yönde eski kararlardan da tecrübeyle 400-500 baz puan aralığında bir artış bekleniyordu. Nitekim 475 baz puan artışla öyle de oldu.
Aylardır faiz artırmamış gibi görünen Merkez Bankası’nın 18 Kasım’da piyasalara uyguladığı faiz oranı aslında yüzde 14,80’e ulaşmıştı. Dünkü kararla reelde 0,20’lik bir artış olmasına rağmen yeniden politika faizine (bir hafta vadeli repo ihale faizi) dönüş sağlanması beklentileri şimdilik karşıladı.
En son Albayrak’ın istifasından sonra gerileyen dolar kuru, dünkü faiz artış kararıyla 7,5 TL seviyelerine kadar geriledi. Enflasyon kontrol altına alınana kadar faizlerin yüksek tutulacağı izlenimi TL için olumlu oldu. Bu durumda TL’ye talep artabilir. Çünkü gelişen ülke para birimleri arasında en çok getiri sağlayan para birimi TL oldu.
Görünen o ki, Ağbal iyi bir başlangıç yaptı. Şimdi ondan beklenen Merkez Bankası’nın bağımsızlığı konusunda kalıcı adımlar atılmasına önderlik etmesi.
Her ne kadar bu gelişmeler olumlu karşılansa da bu karar yeterli gelecek mi, bundan sonra neler olacak yeni tartışma konumuz.
Faiz artırımı ile krediler daralmaya devam edecek. Pandemide zirvenin zirvesini yaşadığımız ve kapanmaların başladığı şu günlerde kalıcı bir toparlanma için yalnızca ekonomi tarafında adımlar atmak yetersiz.
Ekonomi demek yatırım demektir. Yatırımcı ise kendini güvende hissetmediği yerde durmaz. Özgür olabileceği bir ortam, o ortamda da hukukun üstünlüğü ilkesini arar. En ufak bir siyasi krize dayanamayan, verimsiz çalışan bir ekonomiye hiçbir yatırımcı gelmez.
Türkiye ekonomisi uzun zamandır, yerli ve yabancı yatırımcılar için güvensiz bir ortam. Pandemi süreci de sorunları iyice derinleştirdi. Merkez Bankası dünkü kararıyla bu güvensiz ortamı iyileştirmek için değişimin fitilini az da olsa ateşledi. Devamı gelir mi? Büyük fotoğrafta ne gibi değişimler yaşayacağız, hepsi merak ediliyor.
Pandemi ile birlikte üst üste gelen ekonomik sorunlar milyonlarca vatandaşı borç ve geçim krizine soktu. Vatandaşın kredi çekip o parayla da borcunu ödediği sistemde yalnızca para politikasının etkinliğine odaklanmak uzun soluklu bir değişiklik için yeterli değil.
Epeydir hasta olan ekonomi iyileşmek için doğru reçeteyi uzun zamandır bekliyor. Ancak bu reçete topluma kesilince artırılan faizin de indirilen faizin de bedelini yalnızca vatandaş ödemiş oluyor.
Ardı arkası kesilmeyen vergi artışları, zamlar geldiğimiz durumun göstergeleri. İleriki günlerde TL’deki değer kaybı nedeniyle eriyip giden asgari ücrette, 2021’de ne kadar artış olacağı ise başka bir tartışma konusu olacak.
Pandeminin daha çok insanı işsiz ve gelirsiz bıraktığı bir ortamda tam tersi nakdi destek ve sosyal yardım bekleyen vatandaşın yeni bir bedel ödemeye gücü kalmadı.
Bu nedenle, ekonomi yönetiminde artık hataya yer verilmemeli. Hazır yeni yol haritası çiziliyorken acı reçeteyi vatandaştan devlet yönetimine çevirmek gerekli.
Öncelikle kamuda gereksiz bütün harcamalar kesilmeli, büyük elzem projelerin ise yeniden gözden geçirilmesi gerekiyor. Ve diğer yazılarımda defalarca tekrarladığım yatırım ortamının iyileştirilmesi için gereken yapısal reformlar ivedilikle hayata geçirilmeli.
Umuyorum koltuklarda yaşanan reform hareketi ekonomide de yerini bulur. Yoksa bu süreçten çıkmamız hiç kolay olmayacak.