Çevre Mühendisleri Odası’nın 7 Haziran’da yayınladığı Müsilaj Sorunu ve Acil Çözüm Önerisi raporunu yayınladı.
Rapora göre müsilaj sorununu yaratan iki ana etmen iklim değişikliğine bağlı ısınma ve C, N, P içeren organik kirleticiler. İklim değişikliğine bağlı nedenler uzun süreli çözümler gerektirirken ikinci ana etmen yani organik kirleticiler daha kısa sürede yerel olarak çözülebilir.
Raporda müsilajın oluşumu şöyle anlatılıyor:
“Bahsi geçen organik kirleticiler müsilajı oluşturan canlıların gıdasıdır; artan sıcaklıkla birlikte gıdaca (kirletici) zenginleşmiş ortamda uygun koşullar oluştuğundan var olanın hızla üremesi ve nüfus patlaması sonucu müsilaj oluşmuştur. Çünkü, uygun yaşam şartları bu parametrelerin hepsi birden belli düzeye gelmesi ile oluşur.
Sıcaklık, besin stoğundan birinin olmaması uygun ortamı sağlamaz. O yüzdendir ki, uzun yıllardır atıksu deşarjları ile kirlenmiş olan Marmara‘da sıcaklık koşulu da sağlandığında müsilaj ile yüzyüze gelinmiştir.
Aynı şekilde denizlerin kendi içinde yarın oluşabilecek sıcaklık gradyanları nedeni ile oluşabilecek akıntılarla bu musilajın görsel olarak kaybolacak olması da sorunun çözüldüğü anlamına gelmeyecektir.”
Yine rapora göre sorun ne bugünle ne de, İstanbul’la sınırlı.
Marmara’ya İstanbul dışında başta, Kocaeli, Yalova, Bursa, Tekirdağ illerinden gelen endüstriyel atıksularla, yine Bursa, Yalova, Balıkesir, Trakya kaynaklı taımsal faaliyetler sonucu Marmara çöplüğe dönüşmüş durumda.
Atılacak ilk ve en acil adım: Marmara`ya uygun arıtılmamış atıksu deşarjının durdurulmalı.
Rapora göre aşırı yüklenmiş durumda olan Marmara Denizi’ni deşarj etmek için ileri biyolojik arıtma şartı koyulmak zorunda. İleri biyolojik arıtmada yalnızca C değil, N ve P maddelerinin de giderilmesi gerekiyor. Bu bağlamda arıtma tesislerinin devreye alınmasının yanında kontrol ve denetim anlamında da ciddi kontrol ve eylem planları yapılması gerekiyor.
İstanbul’un atıksuyunun yüzde 60’ından fazlası arıtılmadan deşarj ediliyor.
Raporda İstanbul’un atık suları ve bulunan ön arıtma tesisleri hakkında yazılanlar ise şöyle:
“Çevre teknolojisinde “ön arıtma tesisi”nin belli kriterleri vardır. İstanbul için “ön arıtma tesisi” olarak anılan tesisler bu şartları sağlamamaktadır. Anılan bu tesisler ızgara, kum tutucu ve pompa donanımlarına sahiptir. Yine çevre teknolojisi bu tesisleri “terfi istasyonu” olarak adlandırır. Sahip oldukları üniteler arıtma amaçlı değil çalışan pompa, ekipman ve atıksu hatlarını koruma amaçlıdır.
Izgaralar da ve kumtutucularda organik kirleticilerin tutulması yok sayılacak düzeydedir. Hatta kum tutucular da organik madde tutulması istenmez ve bu kritere göre dizayn edilirler.
Çevre teknolojileri “ön arıtma tesisleri”nde kendiliğinden çökebilen organik madde uzaklaştırılması afına bir çökeltim havuzu öngörür. Nitekim söz gelimi Kadıköy Atıksu ‘Ön Arıtma` tesisinin projesinde bu çökeltim havuzları vardır; ama mevcutta ön çökeltim havularının olması gereken alan İspark alanı olarak kullanılmaktadır.
Boğaz`da olan Üsküdar, Küçüksu, Baltalimanı, Paşabahçe gibi ‘ön arıtma tesisleri” aynı nitelikte birer terfi istasyonudur ve boğaz dip akıntısının yardımı ile atıksuyun Karadeniz`e iletme düşüncesi ile tesis edilmişlerdir.
Boğaz`dakilerin yanısıra Yenikapı, Büyük ve Küçük Çekmece gibi doğrudan Marmara`ya açılan ‘ön arıtma tesisleri” de aynı nitelikli terfi merkezi olarak yıllarca çalışmışlardır; onların ve adaların Karadeniz`e de temasları yoktur. Ancak son zamanlarda Büyük Çekmece tesisi için bir hamle yapılmış; tesis İleri Biolojik Atıksu Arıtma Tesisine evrilmiştir.
Tüm bunların yanısıra kapasite yetersizliği ayrı bir sorun olarak çok uzun bir zamandır var olmuştur. Gerek proje gerekse reel kapasiteleri kaldıramayan tesislerden yapılan by-passlar ciddi sorundur.
Sözgelimi, Kadıköy ‘Ön Arıtma Tesisi` yetersiz kapasitesi ve projesinde var olan iki deşarj hattından birinin yapılmaması gibi bedenlerle özellikle kış aylarında doğrudan yapılan by-passlara mahkumdur.”
Çevre teknolojisi kapsamında ‘deniz deşarjı` tanımı yoktur; var olan “derin deniz deşarjı” tanımıdır.
Derin deniz deşarjları ancak belli şartlarda uygulanması doğru kabul edilen ve bir dizi uzun süreli etüt ve saha çalışmasına dayanan tasarım ve projelendirme kriterleri olan yapılardır.
Marmara`da ‘deniz deşarjı` olarak anılan yapılar bu kriterlere sahip değildir. Uzunlukları, difüzör noktaları vb genelde görsel rahatsızlığın önüne geçilmesi kriterine tabi seçilmiştir. Kriterlere uygun olan varsa da Derin Deniz Deşarjları bile iç denizlerde uygulanmaya alıcı ortam adına uygın değillerdir.
Kaldı ki, kıyı şeridi boyunca yüzlerce adı ‘deniz deşarjı` olan yapı vardır. Yüzlercesinin ne bakımı, ne kontrolü, ne de denetimi mümkün değildir. Ve elbette yukarıda söylediğimiz gibi tek kriter görsel rahatsızlığın önüne geçmek olan bu yapıların çevre teknolojisi içinde bir adı yoktur. Kuşaklamanın anlamı burada da ortaya çıkmaktadır.
Rapordan çıkan sonuçlar:
- Tüm atıksu arıtma tesislerinin N ve P da giderecek hale, İleri Biyolojik Atıksu Arıtma Tesisi olarak revize edilmesi, tüm atıksuların bu düzeyde arıtılması gerektir ve şarttır. Arıtma tesislerinin devreye alınmasının yanında kontrol ve denetim anlamında da ciddi kontrol ve eylem planları yapılması gerekmektedir.
- Sorun bu günün sorunu değildir. Sorun sadece İstanbul ve Marmara sorunu da değildir. Sanıldığı ya da söylendiği gibi Karadeniz bu sorundan bağımsız değildir. Sadece su sıcaklığı belli düzeye çıkmadığından doğa Marmara`daki gibi parmağını kör gözlerimize henüz sokmamıştır.
- Bu coğrafyada yeterince katliam yapılmıştır. Bu coğrafyaya yeni bir yük getirecek, ekolojik dengeleri alt üst edip; yeni katliamlara yol açacak Kanal İstanbul ve çevresinde planlanan yeşil sermayenin gettosu çılgınlığından vazgeçilmelidir.
- KAYNAK :https://www.yesilist.com/cevre-muhendisleri-odasi-musilaj-sorunu-ve-acil-cozum-onerisini-yayinladi/
- HABER: BÜLENT ÖZGEN